” Sokaklarda hayvan olmak? ” Prof. Dr. İskender Yıldırım yazdı.

'' Sokaklarda hayvan olmak? '' Prof. Dr. İskender Yıldırım yazdı.

Ekonomi, mülteci, sert kutuplaşma, müzik yasakları, gençlerin yaklaşan üniversite sınavları, ailelerin özel kurslarla mücadeleleri, sonra üniversite eğitimleri, barınma sorunları (derslerle olan savaşlarından bahsetmiyorum bile), mezunların iş bulma sıkıntıları, çalışanların çok iş az para sorunu, binlerce insanın feryadına rağmen paramparça edilmeyen çalışılan Atatürk havalimanı,  her gün kazançlarını daha da artırmalarına rağmen, daha çok daha çok arzuları ve tatminsizlikleri sonucu üzülen iş adamları,  benim param var, bana ne diğerlerinden diyen vahşilerde düşünülürse, gündem hakikaten çok yoğun. İnsan bırakın hayvanları, ebeveynlerine bile zaman ayıramazken bu konu da nereden çıktı şimdi?

Aslında sokak hayvanları, yukarıda bahsedilenin konuların tamamen dışında, sükunet ve sadelik içinde kendi hayatlarını sürdürme mücadelesinin tamda göbeğindeler. Siyaset üstü canlılar yani. Malum kıştan henüz çıktık,  soğuktan, açlıktan, insanların şiddetinden geriye kalan yada kalabilen hayvanlar nasıllar, ne yapmaktadırlar acaba? Malum geçen kış, akşamları  -25 yada daha üstünü gören topraklardayız. İlkokulda bölgeler anlatılırken, Orta Anadolu için kışları soğuk ve yağışlı, yazları ise sıcak ve kurak olarak tanıtılırdı. Bu bölgede yaşıyorsan iklim bu,  kabul etmek zorundasın yani. Akarsulara, binlerce insana ait  lağımları bağlayarak, fabrikadaki atıklarını kazancının bir parçasını ayırarak arıtma yerine en yakın dereye yönlendirerek  yok etmeye çalıştıysak da maalesef doğa galip gelip, bize haddimizi bildirdi. Nihayetinde, hiç kimse de arkadaş ben hem Ankara da yaşayacağım hem de kışları ılık ve yağışlı, Antalya gibi bir iklimde yaşayacağım demek gibi saçma bir düşüncenin içerisine giremedi. Öylece kabul etti. Neyse O! Ancak, gün içerisinden yuvasından en fazla 3-5 km uçan Ağaç serçesini, hayatını o mahalleye adayan kediyi, her gün çöplükte gördüğü mahallenin köpeği “benekli” yi bir kaç mahalle uzakta gördüğünde şaşırıp aaaa bizim mahallenin köpeği burada ne arıyor ki, diyen bir kaç iyi insandan başka kimsenin fark etmediği canlılar gerçekte kim aslında? Bilemiyorum ama asıl bu köyün, şehrin yerlileri o toprakların sahipleri bu serçeler, kediler, köpekler değil mi? TV’lerde bir furya var şimdi! X şehrinde sokak köpeği çocuğu parçaladı falan diye. Bu yaşıma geldim ve hayatımın önemli bir kısmını köyde geçirdim, daha bir kez bana köpek saldırmamıştır. Neden? Ben onlara istemedikleri hiç bir davranışı yapmadım çünkü. Genetik kodlarına saygı duydum. Alanından geçerken sükunet ilkesine uydum, evim o mahalle de olsa bile. Hiç taş atmadım, varlığından güven duydum, karşılığında ona güven ve sevgimi gönderdim. Bahçemizdeki erik ağacında oyuk açıp yuva yapan sığırcığı hiç rahatsız etmedim mesela. Yavrularını uçuruncaya kadar oraya hiç gitmedim. Sevmedim aslında, kötülük yapmadım sadece, varlığına saygı duydum. Yaşadığın bölgenin kışı yazı gibi, onları da değiştiremezsin. Anatomi, fizyoloji ve genotipi bu canların uzaklara, örneğin İrlandaya dil okuluna yada komşu ülkeye mülteci olmasına, hele hele eşini yavrusunu bırakıp kamyon kasalarında ülke ülke kaçmasına maalesef izin vermiyor.

Malum artık TV izlemek gazete okumak bayağı yoruyor bu ülkede insanı. Prime time’ın ilk haberlerinden biri,  hayvan davranışını öğrenmek yerine , adeta kötülük tohumları ekercesine, sokak köpekleri vatandaşı ısırdı, çocuğu parçaladı, kedi tırmaladı yada ev temizlik takıntısı olan hanımefendinin balkonu serçe kuşu tarafından kirletildi gibi zırvalar. Öncelikle, o senin sokağına gelmedi, aksine sen onun toprağına gittin. Tam da yuvasının olduğu ağacı kestin, 10 katlı ev yaptın, el koydun vahşice.  İşte kuşun kirlettiği balkon, o ağacın yeri.  Çocuğunu büyütürken bak yemezsen köpek ısırır diyerek korkuttun. Küçücük kursağına bir şey doldurmak için sokak, sokak gezen çalı serçesini vur diye, şımarık oğluna sapan aldın. Almadıysan da çarşıda pazarda gezerken satanlara hiç tepki göstermedin. Sustun yani.. Bak, güzel kardeşim köpek senin mahallende yaşamıyor, sen ordasın, ANLA BUNU. Düz olmak çok kötü. Ondan daha da kötüsü sevgisiz, acımasız ve kindar olmak. Milyonlarca sağlıklı genç erkeği, kadını ve sayısız çocuklarıyla caddelerimizde mutlu ve pervasızca gezen din kardeşlerimizin terk ettikleri sokaklarda şimdi kim var biliyor musun? Evet, asla ve asla Vatanını terk etmeyen mahallenin köpekleri, kedileri ve kuşları... Onlar hala oradalar. Vatan sevgisi bu canlarda tahminimizden öte, insandan daha mı fazla acaba?

Sabahın 7 sinde çocuğu evinden alıp akşamın bilmem kaçına kadar okulda tutuyorsun. Tonlarca para verip özel okullar kurup, çocukları bulutlarda uçuruyorsun. Öğretmene kaç para verdiğin beni ilgilendirmiyor! VIP kurslara gönderiyorsun, kendin yemeyip sözüm ona “çocuğun eğitimine” para harcıyorsun. Okullarda Matematik, Fizik, Kimya, Yabancı dil, vb. kağıt üstünde ezberlettiriyorsun. (Bu arada buna eğitim değil, öğretim denir). Bir tek hayvanlarla iletişimi öğretmiyorsun. Haaaa öğretenlerin kendileri de biliyor mu oda başka konu. Anti parantez, gerçekten okullarda bahsedilen dersler ne durum da acaba? Üniversite sınavını kazanacak kadar mı yoksa daha mı iyiler bilemedim...

Geçen mahallenin kedisi “börek” bana büyük üstat Aşık Veysel’in şiirini okudu, dedi ki:

“Beni hor görme kardeşim,
Sen altınsın ben tunç muyum?
Aynı vardan var olmuşuz
Sen gümüşsün ben sac mıyım?” çok etkilendim. Hadi iyi günler.......

Prof. Dr. İskender Yıldırım

S.Ü. Ziraat Fakültesi

e-mail: iyildirim485@gmail.com