BATUHAN TIRTAR

BATUHAN TIRTAR

23 Ekim 2022 Pazar

”Sokakta Mutlu İnsan Görebilen Var mı?” Batuhan Tırtar yazısı.

”Sokakta Mutlu İnsan Görebilen Var mı?” Batuhan Tırtar yazısı.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Eskiden sokaklarda yürümek beni rahatlatırdı. Sokak oyunlarıyla çocukluğunu yaşayan cıvıl cıvıl çocuklar, sevmeyi sevilmeyi yeni tadan ve bundan dolayı hüzün ve heyecanlı gençler, ideallerinin peşinde gururla yürüyen taze iş adamlarının aceleleri, açığı kapalısı şen şakrak gezen hanımların gülüşleri, mis kokularıyla etrafı hayranlıkla izleyen yaşlılar ve daha niceleri. Tam bir tarihte herhangi bir olayla keskin bir geçiş yaşanmadı fakat geçtiğimiz on yıla kadar hemen hemen vatandaşımızın profili böyleydi. Anadolu sokakları insanın içini ısıtıyor, evde dertli olan bile sokağa çıkıp biraz gezdiğinde huzur buluyordu. 

Pekala, ne oldu da çocuklar site dışına çıkamaz site içerisinde oynarken bile ekonomi konuşur oldu? Gençler ellerindeki akıllı zımbırtılar ile isim ve yüz beğenir oldu? İdealleri peşinde koşan taze iş adamlarını ne ara yurtdışına kaçırdık? Açığıyla kapalısıyla hanımlar ne ara sokaklarımızda rahatça gezemez oldu? Yaşlılar neden artık gençlere hayranlık değil kızgınlıkla bakıyor?

Burada toplumumuzun huzurunu bozan birçok bağımlı ve bağımsız değişken var aslında, ilk nedeni okuyup evet aynen böyleymiş deyip kestirmeyin burada toplumsal değişmenin tüm yönlerini inceleyeceğim ve çok şaşıracaksınız. Dikkatle okuyun.

İlk ve en önemli nedenlerimizden birine değinmek istiyorum, hepinizin malumu ‘’Türk lirasının değer kaybetme süreci.’’ 

Tabloda net bir şekilde görüldüğü üzere bu süreç 2008’de başlayarak günümüze katlanarak ulaştı. 2008’de 1 TL 0,80 dolara lirasına eşitken bugün (16 Ekim 2022) itibariyle 1 TL 0,054 dolara eşit. Konuyu dağıtmamak adına bu kırılma sürecinin neden yaşandığını daha sonraki yazılarımda sizlere anlatacağım. Şuan için bilmeniz gereken tek şey var ki Türk lirasının değer kaybetmesi Türk ekonomisini derinden yaralıyor, hatta vatandaş olarak ilk kurban da siz oluyorsunuz. Konuyla ilgili yapılan popülizmleri umursamayın.

Hal böyle olunca ne oldu? %95 bu süreçten başarılı çıkamadı. Memurların maaşı eridi, artık orta sınıf değil alt sınıf oldular. Fedakar işçiler zaten alt sınıftı fakat ben çalışırım 4 çocuğumu da okuturum diyorlar ve gerçekten de bir işçi maaşıyla bunu başarıyorlardı. Yurtlarını beğenmeyen öğrenci tek başına kendi evine çıkıyor, daha hayata başlamadan ev geçindirmeyi deneyimleyebiliyordu. Esnafların maaliyetleri çok düşüktü, kaygısız endişesiz ticaretlerini yürütebiliyorlardı.

Şimdi ne oldu? Gerçek halk kendince yaşamayı unuttu. Memurlar bile çocuklarına doğru düzgün harçlık veremez oldu, işçiler bırakın dört çocuk okutmayı faturalarını ödeyemez oldu, yurdunu beğenmeyen öğrenci tabiri kalktı artık yurtlar doldu taştı yurt bulamayıp cemaatin eline düşen öğrenci diye bir kavram çıktı, esnaf ve kobilerin çoğu ilk açıldığı yılı göremeden dükkanı kilitleyip iş aramaya koyuldu. En önemlisi çocuklar bile sokakta ekonomi konuşur oldu.

Şimdi ‘’piyasa bu kadar kötüyse neden’’ diye başlayan sorular soran insanlar var değil mi etrafımızda? Ben size gerçek halktan bahsettim. Memurdan, öğrenciden, esnaftan, işçiden bahsettim. Şikeli ihale peşinde koşan haramzadeleri boş verin,  FETÖ babalarının Amerika’dan halen para gönderdiği din sömürücüleri boş verin. Kafeler doluymuş bunun kendi matematiğini kendiniz yapın. Yaklaşık iki milyona yakın bir şehirde belli başlı elli tane mekan iş yapıyorsa bu oranı siz hesaplayın. İnsanlara onca stres ve kaygının arasında bir kahveyi çok görmeyin.

Şuan dürüstlükle ve mertlikle mal edinebilen insanlar ya çok çalışıyor ya da satıyor. Nasıl çok çalışıyor? Hem ek iş yapıyor, günlük on altı saatlere varan mesaiye katlanıyor hem de eşi de çalışıyor. Satanlar mı? Satanlar babasından kalma tarlayı satıyor, bahçesini satıyor, mirasını eritiyor. Bununla gidip sıfır araba, ev alıyor. 

Şimdi size soruyorum: Oğluna on lira harçlık verebilen bir baba ne kadar mutlu olabilir? On lira harçlıkla bakkala gittiğinde bir cips bile alamayan çocuk ekonomiden başka ne konuşabilir ve en önemlisi bu insanlar sokakta ne kadar mutlu görünebilir? 

Kaldı ki sokaktaki mutsuzluğun tek sebebi ekonomi de değil!

Gençlerin ellerindeki akıllı zımbırtılarından isim ve yüz beğendiğini söylemiştim. Sosyal medya uygulamalarından bahsetmiyorum, Tinder benzeri gençleri ve hatta yaşlıları bile tek gecelik ilişkilere sürükleyen tanışma uygulamalarından bahsediyorum. Bu tür uygulamalardan tanışan gençler birbirlerini sevmiyor, birbirlerine değer vermiyor, birbirlerine duygu değil cinsel dürtüler ile bağlanıyorlar. Üstelik buralarda kız peşinde koşan yaşlılar olduğunu hepimiz biliyoruz. Hayatında hiç sevmemiş, sürekli birileri ile buluşup ertesi sabah ismini bile hatırlayamamış hangi genç mutlu olabilir? Bir telefon, belki alkol, belki uyuşturucu vaadiyle kandırılıp yaşlı insanlar ile gününü gün etmiş hangi kız hayata umut ile bakabilir? Bu insanları sokaklarda mutlu görme ihtimalimiz nedir? 

En kötüsü de devletin bu uygulamalara bir yaptırımı bulunmamasıdır. İçerisinde cinsellik geçen dizi ve filmler sansürleniyor, ne ala. Direkt cinselliğe yönelik yapılan uygulama ve sitelere erişim özgür kılınıyor ne alaka? 

Bunlara itiş olan sebebin ise gençlerin bir hayatının olmamasını kabul edebiliriz. Bunu gençler de kabul ediyor. Bir sosyal aktivite bile gençlere çok görülüyor; artık gençler kişisel gelişimleri için kurslara kaydolamıyor, ülke dışı veya şehir dışı gezilere gidemiyor, tutkularının ve hobilerini adam akıllı icra edemiyorlar. Gezip göremedikleri, eğlenip yaşayamadıkları bir ülkede başka insanlar ile tanışma şansları da olmuyor bu da ikinci bir itici sebep olarak görülebiliyor. 

Sokaklarımızın güzelliği olarak idealleri peşinde koşan taze iş adamlarından bahsetmiştik. Hani ellerindeki küçük çantalar ile sabahları sürekli sağa sola koşuşturan pırıl pırıl yirmi beş otuz yaşındaki  gençler. Onların maalesef bir çoğu yurtdışında faaliyetlerinde devam etmek zorunda kaldı. 

Tüik’e göre 2019 yılında en fazla göç 25-29 yaş aralığıydı, bunları sırasıyla 20-24 yaş ve 30-34 yaş grubu takip etti. Önceki yıllarda da bu sayılar hemen hemen aynıydı. Para kazanmak isteyen hırslı kesimi maalesef devletimiz mutlu edemedi. 

‘’Giden gitsin kalanlar bizimdir’’ demeyin. Google zamanında üniversitede tanışan hırslı iki arkadaş tarafından bir garajda kuruldu ve şimdi birçok ülkenin ekonomisinden daha büyük bir şirkete sahipler. Bunun devlete olan katkı ve faydasını görebiliyor musunuz?

‘’Açığı – kapalısı şen şakrak gezen hanımların gülüşleri’’ vardı sokaklarımızda dedik. Peki ne oldu onlara? Kadınlarımıza kızlarımıza birileri korku enjekte etti arkadaşlar. Şimdi karınızı, kızınızı çarşıya rahatça alışverişe gönderebiliyor musunuz? Hayır. Eskiden gönderebiliyor muyduk ? Evet. 

Türk kadınının özgürlüğüne vurulmuş bariz bir zincirdir bu. Tek başına mutsuzluk için yeterlidir. Sadece bu noktada bile kadınlarımızın mutluluğu için büyük bir sorun görebiliyoruz. 

Hürriyet’in haberine göre 2004-2014 yılları arasında şiddet, taciz ve tecavüz vakaları sayısı tam 14 kat artmış! Bir kadın sokakta özgürce yürüyemiyorsa onun yüzü gülmez. Arkadaşları ile güle oynaya bir çay bir kahve içip dinlenemiyorsa orada kendini güvende hissetmez. Şimdi sokakta en mutlu olarak görebildiğimiz kızlarımız bile üniversiteli kızlarımız değil mi, gidip herhangi birine sorun: son yıllarda sosyal medyadan kaç tane iğrenç mesajla karşılaşmış, sokakta kaç kişinin sözlü tacizine uğramış kendi bile sayısını bilmez. Artık alışmıştır buna ya da alıştığını sanıyordur, bu durum ile yaşamayı öğrenmiştir. Bu kız içten içe mutsuz olacaktır, bunu hiç kimse engelleyemez. Bunun olgunluğu insanı sürekli yıpratır.

‘’Mis kokularıyla gençleri hayranlıkla izleyen yaşlılar’’ dedik. Onların ise birçoğunu medya mahvetti maalesef. Devrin dinamiklerinin hızla değiştiğini bizim yaşlı insanımıza medya anlatmadı.

Onlara şu söylendi ‘’gençlerin yedikleri önünde, yemedikleri arkasında’’, ‘’gençler iş beğenmiyor’’, ‘’gençler evlenmek istemiyor’’. Eskiden nasıldı? Bir genç askere gider, askerden gelir, iş bulur, evlenir ve yuvasını kurardı. Bu Avrupa’sından Amerika’sına tüm dünyada böyleydi. Mektebe giden gençler tüm mahallede bir kişiydi, iki kişiydi. Şimdi tüm gençleri aileleri işte çalıştırmadı, meslek öğretmedi okula gönderdi. 22-23 yaşında okuldan dönen gence de herkes artık geç kalmış gözüyle baktı, okula kendi zorlamasıyla gönderen babası bile ‘’ben senin yaşındayken’’ hikayelerine girişti.  22 yıllık hayatının 15 yılını okulda geçiren genç okulunu bitirince sanayide ağzında sigara küfür bir ustanın yanını haklı olarak beğenmedi, beğenemedi. Şimdi sosyal medyadan Avrupalı akranlarının ‘’hangi ülkeyi gezsem, nasıl eğlensem’’ düşüncelerinde koşuşturduğunu gören gençler ellerinde hiçbir imkan olmadığını acı bir şekilde keşfettiler. Üstüne üstlük bir de yaşlılardan zılgıt yediler. 

Gençlerin suçu var mıydı? Yoktu. Devlet ‘’ her il için üniversite ‘’ dedi, halk alkışladı. Herkes üniversiteye gitti, bu sefer zanaat kalmadı. Yıllarca eğitime emek veren gençler çıraklığa alışamadı. Gençlere hayranlıkla bakan yaşlılara bu durum anlatılmadı. Yaşlılar artık gençlere kızgınlıkla bakar oldu. 

Bizim toplumumuzda yaklaşık son yirmi yılda halk böyle yozlaştı. Böyle mutsuzlaştı. Böyle sokaklarda suratı gülen insan kalmadı. Deliler hastaneleri böylelikle tam doluluk sayısına ulaştı. Kodesler böyle kalabalıklaştı. Halk böyle çıldırmaya yaklaştı. Stres, kaygı, anksiyete, öfke, sinir böyle bizi ele geçirdi.

Ülkemizde yer alan sorunların kalanlarına baktığınızda hemen hemen hepsinin bu sorunların farklı yorumları veya türevleri olduğunu rahatlıkla görebilirsiniz.

İleride bizim çocuklarımızın da sokaklarda sadece çocukluğunu yaşaması; ekonomi konuşmaması, gençlerimiz sevmeyi sevilmeyi en saf ve tatlı duygular ile yaşaması, ideallerinin peşinde koşan gençlerimizin atılımlarını kendi ülkesinde yapabilmesi, açığıyla kapalısıyla kadınlarımızın sokaklarımızda tekrar şen şakrak dolaşabilmesi ve biz yaşlandığımızda gençleri anlayıp onlara tekrar hayranlıkla bakabilmemiz dileğiyle. 

Ekonomist Batuhan TIRTAR