Mimar Hakan DÜLGER

Mimar Hakan DÜLGER

30 Mayıs 2022 Pazartesi

”KENTLİ OLABİLMEK” Mimar Hakan Dülger yazdı.

”KENTLİ OLABİLMEK” Mimar Hakan Dülger yazdı.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

KENTLİ OLABİLMEK 2

Bir önceki yazımızda kentli olmak, olabilmek için “… gerekli mi?” ve benzeri sorular sormuş ve cevapları da ilerleyen yazılarımızda ele alacağımızı dile getirmiştik. İlk sorumuz “Kentli olmak için illa bir büyükşehirde mi oturmak gerekmektedir?…” şeklinde idi. Tabii ki kentli olmanın ön koşulu bir il merkezinde veya nüfusu iki bin hatta beş binden fazla olan yerleşim bir birimde yaşamaktır. Zira konumuz köylülük değil kentlilik.

Sonraki sorularımız ise genellikle ikamet edilen konut yapıları, iş hanları, yollar, yeşil alanlar, kullanılan araçlar, sanayi sahaları, ticari alanlar, eğitim yapıları, sağlık yapıları gibi binalar ile alakalı idi.

Bir kentte bulunan binalar, kat yükseklikleri, fonksiyonları, kentte bulunacağı mevkiler Şehir ve Bölge Planlama ilminin uzmanlık alanıdır. Şehrin imar planlarını hazırlayan komisyondaki şehir planlama uzmanları, nüfus, nüfusun sosyo ekonomik yapısı, diğer kentler ile bağlantı yolları, hakim rüzgar, hava akımları gibi pek çok veriyi kullanarak planlamayı yaparlar. Bütün bu verilere göre, kentin otogar, hava limanı, tren garı gibi ulaşım merkezleri, bu merkezlerden şehrin değişik noktalarına erişimi sağlayan toplu ulaşım ağı, tek katlı müstakil evlerden gökdelenlere varıncaya kadar değişik yükseklik, konfor şartlarında konutlar, kentin ticari bölgeleri, sanayi alanları, nüfusa göre eğitim tesisi, sağlık tesisi, ibadet tesisleri, sosyal donatılar, aktif ve pasif yeşil alanlar, otopark alanları gibi mekanların bulunacağı yerler ve yoğunlukları belirlenir. Tabii ki bu planlamada en önemli olan husus bütün bu çalışmalar yapılırken birilerine rant kazandırmak amaçlı değil bilimsel veriler ile yapılmasıdır.

Kentler ile köyleri birbirinden ayıran en önemli konulardan bir tanesi ise köylerin daha homojen, kentlerin ise daha hetorojen yapıda olmasıdır. Kentte yaşayan insanların ortak paydaları daha azdır. O kentin yerlileri ile beraber, yakın köy ve ilçelerden ve hatta diğer kentlerden ve ülkelerden gelen göçler ile beraber toplumdaki homojen yapı bozulur. Kentte yaşayan insanlar, farklı kültürlere sahip, farklı eğitim altyapısına sahip farklı sosyoekonomik yapılardan insanlardır. İlkokul dahil hiçbir eğitim kurumunun kapısının önünden geçmemiş insanlar olduğu gibi dünyanın en iyi üniversitelerinde yüksek lisans ve doktora eğitimi almış insanlar bir aradadır. Kamuda çalışan memurlar ile beraber, her hangi bir fabrikadaki vasıfsız bir işçi ile fabrikanın bağlı olduğu holdingin patronları aynı şehri paylaşır.

Kentte yaşamakta olan insanların içinde bir spor branşında lisanslı profesyonel sporcular olduğu gibi, holiganizm boyutunda taraftarlar, sporu sadece halı sahada arada bir top koşturmak olan görenler veya sporu tamamen gereksiz bir faaliyet olarak görenler de vardır. Müzik için de benzer bir karmaşıklık geçerlidir. Sadece Neşet Ertaş’ın bozlaklarını dinleyenler kadar Metallica gibi heavy metal gurupların hayranları da vardır. Bizzat kendisi bir enstrüman çalanlar olduğu gibi bu alanda hiçbir yeteneği olmayıp iyi bir dinleyici olanlar da vardır.

Evet şehirlerde değişik kültürel faaliyetlerden hoşlanan veya hayatı boyunca hiçbir kültürel aktiviteye katılmamış insanlar bir arada yaşamaktadır. Bazı insanlar ciddi bir sinema tutkunu iken, kimileri şehre gelen her tiyatro oyununu kaçırmadan takip eder. Kimileri mesleği ile alakalı fuarları takip eder, kimileri ise bilimsel sempozyum ve konferanslara katılmayı tercih eder.

İnsanların bir kısmı cami ve mescitlerde ibadetlerini yerine getirmek isterken, kiliseye gitmek isteyenler olacaktır ya da hiçbir dini inancı olmayan insanlar da olacaktır.

Bütün bu konuları düşündüğümüzde iki önemli konu karşımıza çıkmakta.

Birincisi, kentin yönetiminde söz sahibi olanların şehirlerinde yaşamakta olan insanların bu değişkenliğinin farkında olarak herkese amatörce de olsa ihtiyaçlarını karşılama noktasında imkan sunmasıdır ki burada partizanlıktan uzak durulmalıdır. Evet daha önceki yazımızda yazdığımız üzere mahalle aralarında bulunan parklarda değişik sportif, sanatsal ve kültürel faaliyetler için alanlar planlanmalıdır. Parklarda satranç masa ve takımları, amatörce oynanabilecek basketbol, futbol ve voleybol sahaları belki parkın içindeki küçük bir kapalı alanda masa tenisi masaları yerleştirilmelidir. Hatta paten ve kaykay ile kaymak için özel pistleri olan bir park planlanmalıdır. Türkülerin seslendirildiği mekanlar olduğu gibi rap müzik ve hip hop kültürünün içindeki gençler için de etraflarına rahatsızlık vermeden müziklerini dinleyip danslarını yapabilecekleri mekanlar planlanmalıdır. Ailesinin maddi imkansızlıkları dolayısıyla spor, kültür ve sanattan uzak kalan gençleri spor, kültür ve sanatla buluşturacak projeler hazırlanmalıdır.

Ancak asıl önemli olan husus ikincisi. O da kentte yaşayan insanların kent kültürüne sahip olabilmesi. Bu konuyu bizzat şahit olduğun bir olay ile anlatmak istiyorum. Yanlış hatırlamıyorsam sene 2000 veya 2001 idi. Zamanın Konya Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Mustafa Özkafa’nın konuşmacı olarak katıldığı bir panele gitmiştim. Sunumların sonunda soru-cevap kısmına geçildiğinde Mustafa Bey’e: “Büyükşehir Belediye Başkanlığından önce uzun yıllar boyunca Karatay Belediye Başkanlığı yaptınız. Büyükşehirde yaptığınız çocuk parkı, yeşil alan gibi hizmetleri niye Karatay Belediye Başkanlığınız döneminde yapmadınız?” şeklinde bir soru soruldu. Sayın Özkafa’nın cevabı ibretlikti. “Çünkü o dönemde Karatay’da yaşayan insanlarımız bu hizmetlere alışık değildi ve hak etmiyorlardı. Orada da düşündük bu çalışmaları. Hatta bir mahallemizde güzel bir çocuk parkı yapmıştık. Yaklaşık iki hafta sonra yapmış olduğumuz parkın önünden geçerken, parkta hiçbir oyuncağın kalmadığını gördük. Hemen inip mahalleliye sorduk salıncaklara, kaydıraklara ve diğer oyuncaklara ne olduğunu. Mahallelinin biri oyuncağın birini alarak tavuklarına kümes yapmış, diğeri bahçesindeki soğanlar ile maydanozlar arasına çit yapmış derken bizim çocuk parkımızın oyuncakları mahallelinin bahçe işlerine malzeme olmuş.” Yine üniversite yıllarımızda derslerimize giren hocalarımızdan Tahir beyin bir sözü vardır ki unutamam: “Keşke bir apartman projesi çizdiğimizde bir imkan verilse de o apartmanda oturacak olanlara ‘apartmanda yaşama kültürü’ dersleri verebilsek”.

Buradan hareketle aslında diyebiliriz ki, kentli olmak saygı kültürüne sahip olmayı, minimum ortak değerlerde bir araya gelebilmeyi gerektirir. Trafikte yol her zaman sizin hakkınız değildir mesela. Yediden yetmişe herkes kurallara uymalıdır ve kimse kasaba uyanıklığı yaparak on beş saniye kazanma yoluna gitmemelidir. İkamet ettiğiniz apartmanın bahçesinin ve otoparkının ortak alan olduğunun bilincinde olarak kafanıza göre ekip dikememektir mesela. Arabada giderken veya yolda yürürken yediğiniz çikolatanın paketini veya içtiğiniz sigaranın izmaritini ‘nasıl olsa çöpçüler temizliyor’ diyerek yola atmamaktır mesela. Bindiğiniz bir toplu ulaşım aracında yer vermeniz gereken insanlara kalkıp yer vermek, bütün herkesin sizi dinleyeceği telefon görüşmelerinden uzak durmaktır mesela. Bu meselaları çoğaltmak mümkün ancak hepsinin özü o şehirde yaşamakta olan herkese, her canlıya saygılı olmaktır aslında.

Saygı kültürünün yerleştiği, insanların huzur içinde yaşadığı kentlerde yaşayabilmek ümidi ile…

Sağlıcakla…

Hakan DÜLGER 28.05.2022 / KONYA

Devamını Oku

Mimar Hakan DÜLGER Yazdı. ” Kentli olmak mı dediniz?”

Mimar Hakan DÜLGER Yazdı. ” Kentli olmak mı dediniz?”
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Kentli olmak için illa bir büyükşehirde mi oturmak gerekmektedir? Ya da büyükşehir statüsünde olmayan şehir merkezlerinde veya nüfusu iki binden fazla olan ilçe merkezlerinde ikamet ediyor olmak kentli olmak için yeterli midir?

Kentli olabilmek için on, on beş katlı yüksek yüksek apartmanlarda, ortalama bir köy kadar hane sayısına sahip sitelerde mi oturmak gerekmektedir? Ya da kent apartmanı dediğimiz beş-sekiz katlı apartmanlar da mı oturmak gerekmektedir? Kentlerde bir, iki veya üç katlı binalar olamaz mı? Yoksa kent dediğimiz olgu bu konut tiplerinin her birini barındıran bir yapılar bütünü müdür? Eğer kent bütün bu farklı konut tiplerinin bulunduğu karma bir yapı ise bu yerleşim biriminin kent planlaması yapılırken mülkiyeti muktedirlere ait olan parseller rant değeri artacak şekilde, sosyo ekonomik yapısı daha düşük seviyede olan insanların parselleri değersizleştirilerek mi yapılmaktadır? Yoksa kent planlama işinin de bir bilim olduğu düşünülerek, şehrin hakim rüzgarı, gündüz nüfusu ve gece nüfusu hesap edilerek bir parselasyon yapılmalı, nüfus yoğunluğuna göre eğitim, sağlık ve dini tesisler, aktif ve pasif yeşil alanlar belirlemli midir? Bir kentin hangi bölgesine TOKİ, belediyeler ve güçlü müteahitlerin yaptığı koca koca heyülalar dikilmeli hangi bölgeleri daha düşük katlı veya müstakil konutlardan oluşmalıdır? Bu yerleşim belirlenirken nelere dikkat edilmelidir?

 Yine kent dediğimiz yapı sadece konutlardan mı ibarettir? İş yerleri, iş merkezleri nasıl olmalıdır ya da sanayisi nasıl olmalı ve hatta her kentte bir veya daha fazla sayıda organize sanayi bölgesi olmalı mıdır? Mesela mahalle aralarında küçük esnaf hangi yoğunlukta olmalıdır? Mimarlık, mühendislik, muhasebecilik gibi meslek alanları koca koca iş merkezlerine mi hapsedilmeli. Mahalle bakkalları ile zincir marketler arasında belirli bir oran olmalı mıdır? Kent kültüründen gelen insanlar AVM’lerde alışverişini yaparken, köy merkezli insanlar mahalle bakkallarına mı gitmeli? Ya da AVM’den alışveriş yapmak bir kentlilik göstergesi midir?

Kentli olan her hanenin en az bir adet özel aracı olmalı ve herkes şehiriçi ulaşımını özel araçları ile mi sağlamalıdır? Yoksa bir kentte dolmuş, otobüs, tramvay, metro gibi toplu ulaşım araçları da kullanılmalı mı ve hatta kentte yaşayan insanların bir kısmı bisiklet, paten, kay kay, scooter gibi bireysel araçlar da kullanabilir mi? Bir şehirde lüks marka araçların çok oluşu bir gelişmişlik göstergesi midir yoksa tam tersine o kentte yaşayan insanların özel araçları yerine olabildiğince toplu ulaşım araçları ve bisiklet gibi çevreci araçlar kullanıyor olması mı gelişmişlik göstergesidir? Ya da kentli olabilmek için o şehirde yaşayan insanlarda bir trafik kültürü mü oluşması gerekmektedir?

Sportif faaliyetler kent kültürünün bir parçası mıdır? Eğer öyle ise bir kentteki sportif faaliyet sadece futbol, basketbol ve voleyboldan mı ibaret olmalı yoksa, bisiklet, tekvando, güreş, masa tenisi, kort tenisi, satranç, okçuluk, eskrim … vs gibi diğer amatör spor branşları ile de alakalı antrenmen, maç ve turnuva imkanları olmalı mıdır? Eğer sportif faaliyetler kent kültürünün bir parçası ise, devasa bir stadyum ve büyük ölçekli bir adet spor salonu inşa etmek yeterli midir? Yapılmış olan şehir stadyumunda ve kapalı spor salonununda tribünlerin altına gelişi güzel yerleştirilmiş saloncuklarda değişik spor aktiviteleleri yapılmasını sağlamak kentli olabilmek için yeterli midir? Amatör kulüpler için yer tahsis edilmeli midir? Ya da spor sadece lisanslı sporcular tarafından mı yapılmalı yoksa, kentte yaşayan her bireyin ulaşabileceği, spor alanları olmalı mıdır? Mahalle aralarında basketbol sahaları, bazı parklarda satranç köşeleri yaparak (ki bu örnekleri arttırmak mümkündür) kentte yaşayan herkesin boş vakitlerini değerlendirebileceği alanlar oluşturulmalı mıdır?

Bir kentte sanat aktiviteleri nasıl olmalı? Kentin yönetiminde söz sahibi olan insanların siyasi görüşlerine uygun olarak belirli sanat dallarının eğitim ve icrasında yoğunluk oluşurken siyasi görüşlerine uymayan sanat dalları es geçilebilir mi? Mesela muhafazakar bir şehirdeki sanat aktiviteleri ney üflemek, hat, ebru, tezhip gibi alanlarda yoğunlaşırken, sosyal demokrat şehirlerde resim, heykel, piyano çalmak gibi sanatsal çalışmalar niye ağırlık kazanmaktadır. Rap müzik dinleyen ve icra eden gençler için şehirde bazı noktalarda kendilerini ifade edebilecekleri alanlar oluşturulamaz mı ya da grafiti ile sanatını serseriliki olarak görmek yerine bu sanatı icra edelerle birlikte hareket ederek kenti güzelleştirmek mümkün müdür? Senfoni orkestralarının konserlerini dinleyerek mi kentli olunur yoksa Neşet Ertaş dinlemek kentliliğe engel midir?

Bir kentteki kültürel aktiviteler nasıl olmalıdır? Yapılan sempozyum, konferans ve paneller ne sıklıkta yapılmalıdır? Ne tip fuarlar düzenlenmelidir mesela? Tarım fuarı, kitap fuarı… vs? Düzenlenen fuarlarda bilimsel konferanslar düzenlenerek, üniversite, sanayi ve ticaret ortaklıkları oluşturulmalı mıdır? Şehirde bulunan koleksiyonerler için bir araya gelip toplanma ve kendi aralarındaki alışverişlerini gerçekleştirebilecekleri mekanlar tahsis edilmeli mi mesela?

Bu örneklemeler çoğaltılabilir. Peki kentli olmak için yukarıda da yazdığımız gibi illa bir apartman dairesinde oturup, haftada bir veya iki gün bir salonda spor yapmak, arada bir enstrüman çalmak veya resim, hat gibi bir sanatla uğraşmak, bir koleksiyon mu yapmak  gerekir? Yoksa bunların hiçbiri ile uğraşmadan, ilgi duymadan da şehirli olunabilir mi?

İlerleyen yazılarımızda yukarıda bahsetmiş olduğumuz konulara ayrı ayrı değinerek kent, köy, kentlilik, köylülük gibi kavramlar üzerinden sizlerle beraber olmaya devam edeceğiz.

Sağlıcakla…

Mimar Hakan DÜLGER

04.04.2022 / KONYA

Devamını Oku

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.