Yaşen ARISOY

Yaşen ARISOY

10 Ekim 2022 Pazartesi

”Kara tahta, Ak tebeşirli günler” Yaşen Arısoy yazdı.

”Kara tahta, Ak tebeşirli günler” Yaşen Arısoy yazdı.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Sevgili öğrenciler, yıllar önce teknoloji bu kadar ileri değilken sizlerin şu anda okula giderken giydiğiniz okul formaları yerine bir zamanlar bizim giydiğimiz kara önlüklerimiz, beyaz (ak) yakalarımız vardı. Sizlerin şu anda okullarınızda kullandığınız akıllı tahta ( e-tahta, e-board, s mart board ) yerine bizlerin sınıflarında KARA TAHTA vardı. Kara tahtalar zamanla yeşil oldu ama adı gene de kara tahtaydı. Sizlerin akıllı tahtaları, akıllı telefonları yerine kara tahta üzerine yazarken bazen gıcırtılı sesler çıkartsa da inci gibi bembeyaz yazılar yazdığımız AK TEBEŞİRLERİMİZ vardı. Yani parmaklarımızla tıklatmaz kara tahta üzerine ak tebeşirlerle yazardık. Renkli boya kalemlerimiz gibi renkli tebeşirlerimiz de vardı. Önemli konuları belirtmekte, oklar çizmekte, süsler yapmakta kullanırdık. Tahtamızı sil tuşu ile temizlemezdik.  Hatalı yazılarımızı silen, tahtamızı temizleyen keçeden yapılmış tahta silgilerimiz vardı. Ellerimiz üstümüz başımız tebeşir tozu ile bembeyaz olurdu ama yazı yazmaktan zevk alır çok güzel yazılar yazardık. Okulların karatahta, ak tebeşir yıllarında ip ve tebeşir tozları ile kara tahtaya; güzel yazı derslerimizde  üzerine temel harflerin kuralları ile yazılışını ve el yazısı yazı yazmak için ve müzik derslerimizde de üzerine nota ve sol anahtarı çizeceğimiz beş çizgi dört aralıktan oluşan porte çizgileri çizerdik. Tahtamız odunsu tahtaydı. Tebeşirlerimiz tozluydu. Tahtayı sildiğimiz zaman saçlarımız, üstümüz başımız bembeyaz tebeşir tozu olurdu. Tahtayı silerken oluşan tebeşir tozlarının biriktiği tahtanın altında  bir bölüm bulunurdu. Bu tebeşir tozlarını geri dönüşümde tekrar kullanırdık ve öğrencilerimize de geri dönüşüm bilinci aşılardık. Iki kişi eline tahta boyutunda bir çuval ipi ve ya benzeri bir ip alır bu ipi tebeşir tozuna bulardı. Tebeşir tozu yoksa tebeşiri ipin her tarafına sürte sürte  tebeşir tozuna boyardık. Sonra iki kisi ipi tahta boyunda gergince tutar, üçüncü kişi de gergin ipin ortasından iki parmağı ile hafifçe kaldırır bırakırdı. Çıt diye bir ses duyulurdu. Sonra ipi gergin tutan iki kişi ipi kaldırır ikinci, üçüncü çizgilere geçerdi…Bu çizgilerin üzerine ne güzel itina ile güzel yazılar yazar, porteler çizerdik. Nerden nereye….Ne güzel yıllardı…Öğretmenler tüm ders araç gereçlerini öğrencileri ile birlikte hazırlardı. Öğrenciler de severek eğitime, derse katılırlar, arkadaşları, öğretmenleri ile birlikte çalışmaktan, işbirliği  yapmaktan zevk alırlardı. Bu çalışmalarla da öğrencilere işbirlikli öğrenme kültürü de verilmiş olurdu. O yıllarda öğretmenlikte öğrencilikte çok güzeldi. Şimdiki gibi bilgileri bir tuşla arayıp bulmaz ve kopyala yapıştır yapmazdık sevgili öğrenciler…. Zamanla kara tahtalarımız ak tahta oldu, tebeşirlerimiz tahta kaleme dönüştü. Elektronik çağın gereği olarak da akıllı tahta, akıllı tablet, akıllı telefonlar, bilgisayarlar kara tahtamızın, ak tebeşirlerimizin yerini aldı.

          Sevgili öğrenciler bizler yıllar önce mutlu huzurlu çocuklardık. Kara tahta, ak tebeşirlerle, dirsek dirseğe üç kişilik sıralarda otururduk. İdealist, aydın öğretmenlerimiz vardı. Elleri tebeşir kokardı ama karanlığa ışık saçan elleri öpülesi ögretmenler…

         Sevgili veliler, İngiltere’de kara tahta, ak tebeşir yeniden uygulanmış, uygulanması öğrencilerin notlarını artırmış. Teknolojinin ilerlemesine rağmen Harvard Üniversitesinde kara tahta ak tebeşirle ders işlemiyormuş.. 

        SÖZÜN ÖZÜ: Teknoloji de ilerlese, uzay çağı da olsa teknolojiden yararlanalım ama tebeşirlerimize sahip çıkalım.  Tebeşir varsa kalem de vardır, akıl da vardır. 

EMEKLİ ÖĞRETMEN YAŞEN ARISOY

Devamını Oku

”ATATÜRK’ÜN YAKTIĞI CUMHURİYET MEŞALESİ HİÇ SÖNMEYECEK.” Yaşen Arısoy yazdı.

”ATATÜRK’ÜN YAKTIĞI CUMHURİYET MEŞALESİ HİÇ SÖNMEYECEK.” Yaşen Arısoy yazdı.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

ATATÜRK’ÜN YAKTIĞI CUMHURİYET MEŞALESİ HİÇ SÖNMEYECEK. ÖZGÜRLÜK ATEŞİ YOLUMUZU AYDINLATMAYA DEVAM EDECEKTİR.
19 mayıs, Cummhuriyetimizin kurucusu ve silah arkadaşlarının Türk kurtuluş mucadelesinde çok önemli bir yere sahip olan Bandırma vapuru ile Türk kurtuluş mucadelesinin ilk kıvılcımının atıldığı Samsun’a geldiği gündür. Büyük önder Samsun’a gelerek bağımsızlık ateşini yakmış ve bu ateş vatanın dört bir köşesine yayılmış, Anadolu insanının beraberce tek bir yumruk olarak birleşmesini sağlamıştır. Çökmekte olan Osmanlı Devleti’nden sonra da Türklerin Anadolu’da var oluş mucadelesi sürdürülmüş ve çökmekte olan bir devletten genç bir cumhuriyet doğmuştur.
19 Mayıs tarihi Kurtuluş Savaşı’mızın başlangıç günüdür, Atatürk kurtuluş günümüzü Gençlik ve Spor Bayramı olarak tüm Türk milletine, özellikle gençlere armağan etmiştir. Ülkeyi şekillendirecek kişilerin çocuklar ve gençler olduğundan yola çıkan ileri görüşlü Mustafa Kemal Atatürk: “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız. Geleceğin ümidi, ışık saçan çiçekleri onlardır. bütün ümidim gençliktedir.” diyerek gençliğe duyduğu sonsuz güvenle bugünü bayram ilan ederek; gençlere, spora, sağlıklı yaşama ne kadar önem verdiğini göstermiştir. Bugünün ayrıca Atatürk’ü anma günü olarak kutlanmasının nedeni doğum tarihi kesin olarak bilinmeyen Mustafa Kemal’in doğum günü sorulduğunda ülkemiz için dönüm noktası olan bu tarihi yani 19 Mayıs’ı söylemesidir.

Başta Cumhuriyetimizin kurucusu M.K Atatürk olmak üzere, Kurtuluş Savaşı’mıza katılmış bütün ulusal kahramanlarımızı bir kez daha rahmet ve şükranla anıyoruz. Mekanları cennet olsun..
Türkiyem, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’mız kutlu olsun.
Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
   Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegân temeli budur…

YAŞEN ARISOY

Devamını Oku

’EĞiTiM ve YARDIMLAŞMA’’ Yaşen ARISOY Yazdı.

’EĞiTiM ve YARDIMLAŞMA’’ Yaşen ARISOY Yazdı.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

‘’EĞITIM ve YARDIMLAŞMA’’ Yaşen ARISOY Yazdı.

Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine anlatacağı çok şeyler vardır.

Çocuklarımız bugünün yarını, yarının umududur.

SAYIN ANNE ve BABALAR ÇOCUKLARIMIZ DUYDUĞUNU DEĞİL GÖRDÜĞÜNÜ UYGULAR.

Eğitimde ailenin yeri önemlidir. Çocuklarımız iyi kötü hareketlerini, birçok davranışlarının kökünü ailede kazanır.

Okullar da sadece öğrenim yapılan bir kurum değildir. Anne karnında başlayan çocuğun eğitimi okulda şekillenir. OKUL çeşitli kampanyalar düzenleyen toplumda SOSYAL YARDIMLAŞMA ve DAYANIŞMA çabalarına katkı yapan bir kurumdur.

Yardımlaşma milletimizin kültürüne, kültürel değerlerine özgü davranışlardandır. Eller çok olunca yük hafiflermiş.

Yardımlaşma herkesin kazanması gereken alışkanlıklardan bir tanesidir. Yardımlaşma sayesinde bireysel olarak bizler vicdani rahatlık yaşarken, kişiler, toplumlar da yardımlarımız sayesinde rahatlar, daha iyi duruma geçer.

Türk halkı içinde merhamet duygusu, insan sevgisi olan bir millettir. Kim nerede, ne şekilde yardıma ihtiyaç duysa orada bir Türk insanı, bir Türk Milleti vardır. Yardımlaşma İslam dininde de çok önemlidir.  Hazreti peygamberimiz ” Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir ” diyerek yardımlaşmanın önemini belirtmiştir.

Anne babanın, öğretmenlerin çocuklara küçük yaşlardan itibaren vermesi gereken davranışlardan biri YARDIMLAŞMA KONUSUDUR. Yardımlaşma konusu çok önemli bir konudur. Çünkü çocuklar çevrelerine duyarlı bireyler olarak yetiştirilmelidir.

Bir çocuk doldurulacak bir küp, bir vazo değildir. O yakılacak bir ateştir. Fitili ateşlemek gerek. Çocukların nasihatten çok iyi örneklere ihtiyacı vardır.

Çocuklarımıza Allah, vatan, bayrak, millet, TÜRK MİLLETİ SEVGİSİ vermeliyiz. Çocuklarımızın merhametli olmasını vicdanlı, paylaşımcı, yardım sever olmasını istiyorsak; vatanımıza, milletimize, çevremize, komşularımıza karşı yardımsever, paylaşımcı olmalıyız.  Doğayı, ağacı, hayvanları, vatanımızı sevmeliyiz, karşılık beklemeden iyilik yapmanın bir erdem olduğu bilincinde olmalıyız ki onlar da gördüklerini uygulasınlar…

Eğitim neferi YAŞEN ARISOY

Devamını Oku

‘’SEKSEN İKİNCİ KURULUŞ YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ’’ Yaşen ARISOY Yazdı.

‘’SEKSEN İKİNCİ KURULUŞ YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ’’ Yaşen ARISOY Yazdı.
0

BEĞENDİM

ABONE OL

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yılıdır.

Türkiye de dünyayı şaşırtan iki savaş örneği verdik. Ulusal bağımsızlık Savaşı ve cehaletle savaşı.

Cumhuriyetin ilk yılları nüfusumuzun % 80 ini köylerde yaşıyordu. Nüfusun % 5- 8 i okuma yazma bilmiyordu. Dilimizin kendine has bir alfabesi bile yoktu.

Atatürk 15 Temmuz 1921 Eğitim kurultayında:

Ülkenin kalkınması köyden başlar

Bu ulusun hakiki efendisi köylülerdir

Köyde hizmet verecek, başarılı olacak öğretmenler de köy çocuklarıdır

Şehirde yaşayan gençler köy şartlarında çalışamazlar, verimli olamazlar görüşünü belirtiyor ve Köy Enstitüleri projesini hazırlatıyor. 17 Nisan 1940 tarihinde Köy Enstitüleri kanunu çıkartılıyor ve Köy Enstitüleri kentlere oldukça uzak yerlerde, geniş ve yerleşmeye elverişli araziler üzerinde, demir yollarına yakın yerlerde kuruluyor.

Köy Enstitüsü projesi Türk Ulusunun özüne uygun gelen bir kalkınma, eğitim- öğretim, kültür ve cehaletle savaşın projesiydi. Üreten kamu malını koruyan, çalışkan, dürüst, ilkelerine bağlı, ülke kalkınmasında hiç bir fedakârlıktan kaçınmayan öğretmen yetiştiren bir proje idi. Bu okullarda okuyan yaparak yaşayarak, çalışarak, toprağı sürüp ürün alan, temel atıp çatı yapan, bahçelerde, bağlarda kayalar parçalayıp borular döşeyip sular getiren, modern köyler kuran, ileri tarım örnekleri veren, işçi, uzman, usta olan bu öğrenciler öğretmen olarak mezun olunca köylere dağılıyorlardı.15, 20 yıl köylerde kalıyorlardı. Köylerde hem köylüleri eğitirler hem de okulda çocuklara eğitim öğretim verirlerdi.

Fakat bu okullar para babaları, köy ağaları ve siyasetçilerin işine gelmedi. Bu okullarda yanlış fikirler aşılanıyor, buralarda milli terbiye verilmiyor, bu okullarda çocuklara amelelik yaptırılıyor, böyle öğretmen yetişmez, kız erkek çocukları bir arada okuyamaz gibi iftiralarla kötülediler. Köylüleri kendi çocukları ile karşı karşıya getirdiler…

Ziya Gökalp bir konferansında her köye bir okul, her mahalleye bir okul yaptırılmalı, halk uyanmalı, eğitim – öğretim, kültür verilmeli deyince bir toprak ağası yerinden fırlar. Efendi orda yetişen öğretmen köye gelip köylüyü uyandıracak, cehaletten kurtaracak, bana ırgatımı, işçimi isyan ettirecek demiş. Ağayı kimse eleştiremez, susturamaz demiş.

İşte bu zihniyetler  1954 yılında bu güzel eğitim öğretim yuvaları Köy Enstitülerinin kapatılmasına neden oldu.. .

 Köy Enstitüleri kapatılınca Cumhuriyetin yetiştirdiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden gelen ve onların devamı olan Öğretmen Okulları vardı. Ne yazık ki öğretmen okulları da kapatıldı, öğretmen yetiştiren okullar yok edildi.

Öğretmen okulları kapatılınca köye öğretmen gitmedi, köyler öğretmensiz ve okulsuz kaldı, taşımalı eğitime geçildi. Köyler aydın öğretmenler yerine köy imamlarına teslim edildi.

Diyorum ki; nitelikli öğretmen yetiştirme politikaları bir an önce hayata geçirilmelidir. Ülkemizin çağdaş uygarlık seviyesine çıkması için çocuklarımıza eşit, nitelikli, demokratik, karma, ücretsiz bir eğitimle, bu eğitimi verecek kişilikli, bilgili, sabırlı, yurtsever, kendini mesleğine, köye adamış cumhuriyetin ışığında mutlu öğretmenler yetiştirmeliyiz ve sabırlı, dinamik kendisini yenilemesini bilen bireyler bu mesleği seçmelidir.

İzmir’de kurulacak olan tarım lisesi gibi, geçmişin güzel eğitim örneklerinden yararlanılarak çağa uygun Köy Enstitüleri misyonuna uygun yeniden günün koşullarına uygun olarak öğretmen okulları açılmalıdır.

17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluşunun 82. yılını kutlarken; eğitim öğretim hizmetlerinde anıtlaşmış eğitimcilerimizden başta Mustafa Necati, Hasan Âli Yücel, İsmail Hakkı Tonguç ‘u hatıraları önünde saygı ile selamlıyorum.

Eğitim Emekçisi YAŞEN ARISOY

Devamını Oku