Bir gün bir programda, “Onlar o görevlere layık oldukları için gelmediler, bir irade göreve getirdi” dedi ve tartışma başladı.
Nitelikleri, özü, hareketleri, davranışlarıyla bir şeyi elde etmeye hak kazanmış olan. TDK layık olmayı böyle tanımlıyor.
Bir şeye veya bir göreve layık olmak için ve o verilen görevde başarılı olmak için, o görevi yapacak yeterliliğe ve eğitime sahip olmak gerekir.
Evimizde musluğumuz bozulunca, gidip elektrikçi çağırmıyoruz veya tıraş olacağımız zaman kasaba gitmiyoruz.
Köyde tarlamızla ilgili bir konu için veterinere gitmiyoruz.
Bu örnekleri daha epeyce uzatabiliriz.
Kendi işimizle ilgili olunca kılı kırk yarıyoruz, örneğin hastalanınca o konuyla ilgili en iyi doktoru araştırıp ona muayene olmaya çalışıyoruz.
Bir eşyamız bozulunca o eşya ile ilgili en iyi ustayı araştırıyoruz.
Yani kendimizle ilgili olunca her şeyin en iyisini, istiyoruz ve de bunda da son derece haklıyız. Çünkü yanlış ellerde hem zamanımız, hem de paramız boşa gider.
Aslında çok az bir kişiyi ilgilendiren yanlış doktor ve usta seçiminin bile çok önemli olduğu bir zamanda, ülkeyi yönetenlerin görev verdiği kişileri seçerken çok daha dikkatli davranması gerekir.
Bizi yönetenlerin Tübitak gibi, ülkemizin gözbebeği teknoloji kurumunun başına bir hayvanat bahçesi müdürünün atanması.
Veya, büyük bir devlet bankasının yönetim kuruluna tek özelliği milli güreşçi olmak olan kişinin atanması gibi örnekleri de unutmamak gerek.
Devleti yönetenlerin bir yönetici atayacağı zaman, o kişinin eğitiminin, yaşının, kültürünün, bilgi birikiminin o işe olup olmadığını çok iyi araştırıp verilen görevi en iyi yapacağından emin olduktan sonra atama yapması çok önemlidir. Çünkü o görev o ülkede yaşayan milyonlarca insanı ilgilendirmekte ve onların yaşamlarını yakından etkilemektedir.
Düşünün, siz devleti yöneten olarak yıllarca size danışmanlık yapmış, sonra Dış İşleri Bakanlığını teslim etmiş ve hatta Başbakanlık ve partinizin başkanlığını bile vermişsiniz.
Yine düşünün, aynı şekilde bir başkasına partinizi kurarken yanınıza almışsınız, ardından hükümetinizde yıllarca Dış İşleri Bakanlığı ve Ekonomi Bakanlığını teslim edeceksiniz, hatta partinizden ayrıldıktan sonra da ara sıra partinize geri çağırmışsınız.
Bu yakın iki örnekte de olduğu gibi, her şey yolunda giderken, koskoca ülkenin neredeyse kaderini ellerine terk ettiğiniz kişiler sizden ayrı düşünce ve hatta rakip konuma gelince onlara; “Onlar o görevlere layık oldukları için gelmediler, bir irade göreve getirdi” diyeceksiniz.
Tamam, gerçekten o kişiler o görevlere layık olamayabilirler, hatta tam tersi üstlendikleri görevleri ellerine yüzlerine bulaştırmış da olabilirler.
Ama onları o göreve layık olmadıkları halde oralara atayan irade kendini sorgulatır hale gelmez mi?
İnsanlara “Eğer böyle layık olmayanlar en hayati yerlere atanıyorsa, şu andakiler başındakilerden kaçı aldıkları görevlere gerçekten layık acaba?” diye düşünme hakkı doğmaz mı?
Bizler bile arkadaş sohbetlerimiz sırasında aklımıza geleni geldiği gibi söylememeye özen gösteriyoruz. Sözlerimizin önünü arkasını düşünüp öyle konuşmaya çalışıyorken.
Bir ülke yönetimini üstlenenler de akıllarına geleni geldiği gibi söylememeliler, mutlaka çok iyi değerlendirip öyle konuşmalılar.
Sabırlı, sakin ve dikkatli olmalılar, kızgınlıklarını bile kontrol etmek zorundalar.
Hoşça kalın…
GÜNDEM
17 saat önceGÜNDEM
23 saat önceGÜNDEM
2 gün önceGÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
3 gün önceDÜNYADAN HABERLER
4 gün önceGÜNDEM
5 gün önce