01 Kasım 2025 Cumartesi
''TOPLUMA SAYGILI OLMAK'' Abdurrahman Berkcan yazdı.
''MİLLETİN EFENDİSİ'' Av. Ahmet Tamer yazdı.
''Çiftçinin hali'' Veteriner Hekim Ali Köker yazdı.
''Gençler mutsuz!'' Ayşe BOYACI Yazdı.
''KUL HAKKI MI ? DEDİNİZ...'' Ayşe Yavuz Yazdı.
''Kripto Para Borsası Neden Çöküyor, Kripto Para Neden Düştü, Kripto Borsası Bilinmeyenler''
Kripto para borsası Thodex’in kurucusu ve Türkiye’nin en büyük dolandırıcılık skandallarından birinin baş aktörü Faruk Fatih Özer, cezaevindeki odasında ölü bulundu. Çok sayıda mağduru geride bırakan ve hakkında toplam 11 bin 190 yıl 6 ay hapis cezası istenen Özer’in ölümü, ardında büyük şüphe ve soru işaretleri bıraktı.
ŞÜPHELİ ÖLÜM! 11 Bin Yıl Hapis Cezası İstenen Thodex Kurucusu Faruk Fatih Özer Cezaevinde Ölü Bulundu! Birileri Yine Bir Şeylerin Üzerini mi Örtüyor?
01 Kasım 2025 Cumartesi günü kamuoyuna yansıyan son dakika haberine göre, Arnavutluk’tan iade edildikten sonra tutuklanan Özer, Tekirdağ F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki tek kişilik odasının banyosunda asılı halde bulundu. Cezaevi görevlilerinin yaptığı kontrolde Özer’in hayatını kaybettiği belirlendi.
Ölüm İntihar mı, Yoksa Kritik Sırlar mı Susturuldu?
Resmi açıklamalar, olayın intihar olduğu yönünde yoğunlaşsa da, kamuoyu ve Thodex mağdurları arasında büyük bir şüphe dalgası oluştu. Özer’in, “Örgüt kurma, Nitelikli dolandırıcılık ve Mal varlığı aklama” gibi çok sayıda ciddi suçlamadan yargılandığı ve skandalın tüm detaylarını bilen kilit isim olduğu biliniyordu.
Uzun süre kaçak kaldıktan sonra yakalanan ve yargılanması beklenen Özer’in bu kritik süreçte hayatını kaybetmesi, akıllara şu soruyu getiriyor: Faruk Fatih Özer’in ölümüyle, Thodex skandalındaki üst düzey bağlantılar ve devasa paranın akıbetine dair sırlar da mı susturulmuş oldu? Birileri, yine bir şeylerin üzerini örtüyor olabilir mi?
Olayla ilgili geniş çaplı soruşturma başlatılırken, kamuoyu, adaletin tecelli etmesini engelleyen bu şüpheli ölümün tüm yönleriyle aydınlatılmasını talep ediyor. Özer’in ölümü, ardında bıraktığı on binlerce mağdurun adalet arayışını daha da zorlu bir sürece sokacak gibi görünüyor.
ŞÜPHELİ ÖLÜM! 11 Bin Yıl Hapis Cezası İstenen Thodex Kurucusu Faruk Fatih Özer Cezaevinde Ölü Bulundu! Birileri Yine Bir Şeylerin Üzerini mi Örtüyor?
Thodex Skandalının Kilit İsmi Cezaevinde Ölü Bulundu! Faruk Fatih Özer’in Ölümü ‘İntihar’ mı, ‘Sır Perdesi’ mi?
11 Bin Yıllık Mahkumiyet Beklerken Şüpheli Son! Özer’in Ölümüyle Thodex’teki Kara Kutu da Sustu mu?
SON DAKİKA GİZEMİ! Tekirdağ Cezaevi’nde Kritik Ölüm: Thodex’in Sırlarını Bilen Faruk Fatih Özer’e Ne Oldu?
Para Aklama Soruşturması Gölgesinde: Özer’in Ölümüyle Milyonların Akıbeti Karanlıkta mı Kaldı?
Büyük Sorular! Yüksek Güvenlikli Tek Kişilik Odada Şüpheli Ölüm: Thodex Kurucusu İntihara mı Zorlandı?
UZMAN GÖRÜŞÜ VE YORUM: Thodex Kurucusunun Şüpheli Ölümü: Planlı Bir Cinayet İhtimali ve Kripto Sırları
Kripto para piyasasını sarsan Thodex skandalının kilit ismi Faruk Fatih Özer’in yüksek güvenlikli bir cezaevinin tek kişilik odasında asılı halde ölü bulunması, basit bir intihar vakası olarak değerlendirilemez. Hakkında 11 binden fazla yıl hapis cezası istenen ve devasa bir dolandırıcılık ağının tüm sırlarına sahip olduğu düşünülen bir ismin bu şekilde ölmesi, ardında çok ciddi şüpheler barındırmaktadır.
Uzman Görüşü Yorumu:
Bu olay, Türk adalet sistemi ve cezaevi güvenliği açısından bir turnusol kâğıdıdır. Soruşturmanın sadece intihar üzerine değil, tüm bağlantıları içeren bir cinayet ihtimali üzerinden yürütülmesi, kamuoyunun adalete olan güvenini yeniden tesis etmek için hayati önem taşımaktadır.
#FarukFatihÖzer #Thodex #kriptopara #dolandırıcılık #cezaevi_ölümü #şüpheli_ölüm #intihar #gizemsli_ölüm #TekirdağFTipi #kara_para #soruşturma #örgüt_kurma #kritik_sırlar #örtbas #son_dakika #adalet
Bu yazı, sadece ekonomik bir eleştiri değil, aynı zamanda derin bir hayal kırıklığının ve uzun süredir biriken öfkenin dışa vurumudur. İş dünyasından gelen “Batıyoruz!” feryatları, vatandaşın yıllardır hissettiği çaresizliğin nihayet resmiyet kazanması olarak görülüyor.
“Beş senedir söylerken siz hükümeti savunuyordunuz…” ifadesi, sadece mevcut durumu değil, aynı zamanda geçmişteki tavır alışları ve bu tavırların sonuçlarını da yargılıyor. Burada, toplumun farklı kesimleri arasındaki algı uçurumu net bir şekilde ortaya konuluyor: Bir kesim, eleştirileri “ihanet” veya “kötümserlik” olarak yaftalarken, diğer kesim ise temel geçim sıkıntılarını dile getiriyordu.
Ekonominin kötü gidişatının en görünür olduğu yer, küçük esnafın kapanan kepenkleri ve dar gelirlinin boşalan tenceresiydi. İş adamlarının sesi ise genellikle bu kitlenin sesinden daha geç, ancak daha gür çıkar. Bu nedenle, şimdi gelen “ağlama” sesleri, halk nezdinde bir “ilahi adalet” duygusu yaratabilir.
Söz konusu cümlenin arkasındaki hissiyat, “Siz güçlü olduğunuzda bizi dinlemediniz, şimdi sıra sizde” şeklinde özetlenebilir. Bu, siyasi ve ekonomik tercihlerde sorumluluk ve vicdan arayışının bir yansımasıdır.
Elbette, ekonomide yaşanan sıkıntıların tek bir kesimin hatası olmadığını, küresel etkileşimlerin ve çok katmanlı yapısal sorunların bir sonucu olduğunu kabul etmek gerekir. Ancak vatandaşın gözünde, alınan kararları destekleyenlerin de bu sonuçlardan pay çıkarması kaçınılmaz bir beklentidir.
“Beter olun!” gibi sert bir ifade, nefret söylemi olarak algılanabilir, ancak daha geniş bir çerçevede, yanlış politikalara verilen destekten duyulan hayal kırıklığının doruk noktasıdır. Bu, kişisel bir intikam değil, sistemin kendi destekçilerini de cezalandırması olarak yorumlanan acı bir durumun tasviridir.
İş dünyasının temsilcilerinin şu anki kaygıları gerçek olabilir; fakat eleştirel ses, bu kaygıların sadece kendilerini vurmaya başladığı anda yükselmesinden duyulan rahatsızlığı dile getirir.
Ekonomi politikaları, bir geminin kaptan köşkü gibidir. Kaptanlar ve onların en yakın mürettebatı, gemi su almaya başladığında bile güvende olduklarını düşünebilirler. Ancak su, lüks kamaralara ulaştığında panik başlar. Halkın isyanı ise, geminin alt katmanlarında, suyun ilk girdiği andan itibaren başlamıştı.
Bu durum, toplumsal bir ders niteliği taşır: Güç ve refah dönemlerinde eleştirel sesleri susturmak, kriz anında yalnız kalmaya yol açar. Bugün iş adamlarının yaşadığı kaygı, beş yıl önce ay sonunu getiremeyen vatandaşın yaşadığı kaygının, farklı bir makamdan çalınan tekrarıdır.
Sonuç olarak, bu sert cümle, sadece ekonomik değil, aynı zamanda etik ve sosyolojik bir hesaplaşmanın da başlangıcıdır….
#EkonomiKrizi #İşAdamları #İşDünyası #Batıyoruz #EkonomikGidişat #HükümetDesteği #HalkınSesizliği #VatandaşSitemi #HükümetSavunucuları #BeşYıl #Eleştiri #HayıKırıklığı #Sorumluluk #KrizYönetimi #EskiEleştiriler #GeçmişTavır #FinansalÇöküş #ToplumsalYargı #İlahiAdalet #SiyasiTercihler #VicdanArayışı #SertEleştiri #Gözyaşı #EsnafSıkıntısı #DarGelir #EkonomikYansıma #AlgıUçurumu #Hesaplaşma #YanlışPolitikalar #GemiSuAlıyor
Bu Haber Gazeteci Yazar Tankutalp ALTUNSOY Haberidir…






Ş.K. (55), aile içi tartışmada av tüfeğiyle dehşet saçtı. Oğlu Aşkın Kaya olay yerinde hayatını kaybederken, eşi Gülşen Kaya (50) ağır yaralandı. Yaşanan bu son vaka, uzmanların ‘alarm zilleri çalıyor’ dediği artan aile içi şiddet olaylarını bir kez daha gündeme taşıdı.
İzmir’in Tire ilçesine bağlı Dallık Mahallesi, dün akşam saatlerinde korkunç bir aile faciasına sahne oldu. İddiaya göre, Ş.K. ile oğlu Aşkın Kaya ve eşi Gülşen Kaya arasında henüz belirlenemeyen bir sebeple tartışma başladı. Tartışmanın büyümesi üzerine Ş.K., evde bulunan av tüfeğini alarak önce oğluna, ardından eşine ateş etti.
Silah sesleri üzerine çevredekilerin ihbarıyla olay yerine hızla sağlık ve jandarma ekipleri sevk edildi. Sağlık ekiplerinin incelemesinde, saçmaların isabet ettiği Aşkın Kaya’nın hayatını kaybettiği belirlendi. Ağır yaralanan Gülşen Kaya (50) ise olay yerindeki ilk müdahalenin ardından acilen Tire Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. Olayın ardından kaçan zanlı Ş.K.’nın yakalanması için jandarma tarafından geniş çaplı bir arama çalışması başlatıldı.
Tire’de yaşanan bu son trajik olay, Türkiye’de son dönemde endişe verici boyutlara ulaşan aile içi şiddet ve cinayet vakalarını yeniden odak noktasına getirdi. Uzmanlar, pandemi sonrası ekonomik ve sosyal gerginliklerin, bireyler üzerindeki baskıyı artırarak aile içi şiddetin tetikleyicisi olabileceğine dikkat çekiyor.
Sadece fiziksel şiddetin değil, aynı zamanda psikolojik ve ekonomik şiddetin de yaygınlaştığı bu dönemde, uzmanlar toplumsal farkındalığın artırılması, erken müdahale mekanizmalarının güçlendirilmesi ve ruh sağlığı hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması gerektiğinin altını çiziyor. Aile içerisinde yaşanan basit bir tartışmanın bile bir faciaya dönüşebilmesi, hem toplumsal hem de kurumsal düzeyde alınması gereken önlemlerin ne kadar acil olduğunu gözler önüne seriyor.
Elbette, son olaylardan yola çıkarak, toplumsal şiddet ve aile içi şiddet vakalarının artışını inceleyen bir makale taslağı hazırlıyorum:
21 Ekim 2025
Türkiye, son dönemde artan toplumsal gerilim ve bireysel çatışmaların acı sonuçlarıyla yüzleşiyor. Özellikle aile içerisinde yaşanan ve sıklıkla ölümle sonuçlanan şiddet olayları, meselenin sadece bir “adli vaka” olmanın ötesinde, acil müdahale gerektiren derin bir toplumsal krize dönüştüğünü gösteriyor. İzmir’de yaşanan ve babanın av tüfeğiyle oğlunu öldürüp eşini yaralaması gibi trajik olaylar, buzdağının yalnızca görünen yüzü. Peki, bu şiddet sarmalı neden bu kadar hızla tırmanıyor?
Toplumsal şiddet vakalarının artışı, genellikle çok boyutlu sosyo-ekonomik ve psikolojik faktörlerin kesişiminden kaynaklanıyor. Uzmanlar, bu artışın temelinde yatan birkaç kritik nedeni işaret ediyor:
Toplumsal şiddetin en görünür ancak en zor müdahale edilen alanı, ne yazık ki aile içi şiddet. Evin “güvenli liman” olması gerekirken, tartışmaların cinayetle sonuçlandığı bir savaş alanına dönmesi, yapısal sorunların derinliğini gösteriyor. Aile içi şiddet, sadece fiziksel yaralanmalarla sınırlı kalmayıp, çocukların psikolojisi üzerinde kalıcı hasarlar bırakarak şiddeti nesiller boyu aktaran bir döngü yaratıyor.
Bu yükselen tehlikeyi durdurmak için tekil çözümler yerine, çok katmanlı ve yapısal bir değişim şarttır:
Toplumsal ve aile içi şiddet, bir şehrin ya da bir ailenin sorunu değil, topyekûn bir Türkiye sorunudur. Bu sorunun çözümü, yalnızca güvenlik güçlerinin değil; hükümetin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın ve en önemlisi her bir bireyin sorumluluğundadır. Huzurlu bir toplum, ancak şiddete sıfır tolerans göstererek inşa edilebilir.
Gazeteci Yazar Tankutalp Altunsoy Haberidir….
#AileİçiŞiddet #AileFaciası #İzmir #Tire #Cinayet #AvTüfeği #ŞiddetVakaları #Dehşet #OğlunuÖldürdü #EşiniYaraladı #GülşenKaya #AşkınKaya #ŞK #Jandarma #SağlıkEkipleri #Tartışma #EvİçiŞiddet #ToplumsalSorun #SonVaka #KorkunçOlay #Mahalle #Dallık #AğırYaralı #HayatiTehlike #Gözaltı #KaçanZanlı #AramaÇalışması #UzmanGörüşü #RuhSağlığı #AcilÖnlem
Büyük Narko Operasyonu Konya Merkezli Başladı: 421 Gözaltı, Ancak Elebaşları Hâlâ Nerede?
Şov Değil, Kalıcı Çözüm İstiyoruz! Zehrin Ana Kaynağına Ne Zaman Vurulacak?
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, 14 Ekim 2025 Salı günü Konya Emniyet Müdürlüğü’nde düzenlediği basın toplantısıyla, uyuşturucuya karşı verilen amansız mücadelenin en son halkası olan “NARKOKAPAN KONYA” operasyonunun detaylarını kamuoyuyla paylaştı.
Dört aylık bir hazırlık sürecinin ardından Konya merkezli 12 ilde eş zamanlı olarak icra edilen dev operasyonda, aralarında 3 bin 319 polis, 16 özel eğitimli köpek, helikopter ve İHA’nın da bulunduğu büyük bir güç görev aldı. Bakan Yerlikaya’nın açıklamasına göre, 338 farklı adrese yapılan baskınlarda “torbacı” diye tabir edilen sokak satıcıları hedef alındı ve 421 şahıs gözaltına alındı. Bakan, operasyonların sahada devam ettiğini belirterek, “Örgütlü yapıları, lojistik ağları ve aracılık eden torbacıları tek tek enseliyoruz,” dedi.
Yerlikaya, uyuşturucuyla mücadelenin bir “milli görev” olduğunu vurgulayarak, Kabine döneminde 328 organize suç örgütünün çökertildiğini, 87 bin 912 zehir tacirinin tutuklandığını ve yaklaşık 216 ton uyuşturucu madde ele geçirildiğini kaydetti. Bakan, “Üreticisinden tacirine, torbacısına kadar kim varsa; devletimizin demir yumruğu onların ensesinde olacaktır,” mesajını verdi.
Torbacılar Temizleniyor, Peki Kaynak Kuruluğunda Başarı Nerede?
Tarihi ‘NARKOKAPAN’: 421 Kişi Alındı Ama Zehrin Kaynağına Dokunulamadı mı? Büyük Sorun Devam Ediyor!
İçişleri Bakanlığı’nın uyuşturucuya karşı yürüttüğü bu kararlı ve kapsamlı mücadele takdire şayandır. Özellikle “NARKOKAPAN KONYA” gibi yüksek katılımlı, planlı operasyonlar, zehir tacirlerine göz açtırılmayacağının somut bir göstergesidir. Toplumun en savunmasız kesimi olan gençliği hedef alan sokak satıcılarının (torbacılar) üzerine gidilmesi ve 421 kişinin gözaltına alınması, mahallelerin ve sokakların bir nebze olsun nefes almasını sağlayacaktır.
Ancak, Bakan Yerlikaya’nın da altını çizdiği gibi, uyuşturucu meselesi “toplumsal yapımızı içten içe kemiren bir saldırı” ve “Dünyanın en sinsi düşmanlarından biri”. Sokak satıcılarına yönelik bu başarılı operasyonlar, mücadelenin yalnızca bir ayağını oluşturuyor.
Verilen rakamlar ve çökertilen örgüt sayısı etkileyici olsa da, uyuşturucunun kökü kurutulmadıkça bu pislik devam edecektir. Zehir tacirlerinin “üreticisine, tacirine ve lojistik ağlara” da müdahale edildiği belirtilse de, her başarılı operasyonun ardından uyuşturucunun piyasadan tamamen çekilememesi, mücadelenin asıl elebaşlarına ve uluslararası/bölgesel tedarik zincirlerine tam anlamıyla ulaşamadığını düşündürmektedir.
Operasyonlar sonrası tutuklananların büyük çoğunluğunu uyuşturucuyu son kullanıcıya ulaştıran torbacılar oluşturmaktadır. Torbacı, devasa bir zehir şebekesinin sadece en alt ve en kolay yerine konulabilen parçasıdır. Bir torbacı yakalandığında, onun yerine çok kısa sürede bir yenisi ikame edilebilmekte, böylece uyuşturucu arzı kesintisiz sürmektedir.
Asıl mesele; tonlarca uyuşturucuyu ülkeye sokan, kimyasal laboratuvarları kuran ve yüz binlerce genci zehirleyen organizatörlerin, yani paranın asıl sahiplerinin ve uluslararası bağlantıların çökertilmesidir. Aksi takdirde, gözaltı rakamları ne kadar yüksek olursa olsun, bu “amansız mücadele” bir Sisyphos çabasına dönüşme riski taşımaktadır. Her seferinde dağı taşı yuvarlayıp, zirveye yaklaşırken yeniden aşağı düşmek gibi.
Devletimizin demir yumruğunun sadece torbacıların değil, ülkeyi zehirleyen bu devasa organizasyonların gizli patronlarının ensesinde olması, bu zehirle mücadelede kalıcı çözümü getirecek en kritik adımdır. Kararlılık ortadadır, ancak mücadelenin nihai zaferi, sokakları zehirleyenlerin arkasındaki karanlık yapıların tamamen çökertilmesiyle mümkün olacaktır.
#Konya #AliYerlikaya #NARKOKAPAN #UyuşturucuOperasyonu #421Gözaltı #Torbacı #ZehirTaciri #İçişleriBakanlığı #OrganizeSuç #tankutalpaltunsoy #konyaobjektif
Gazeteci Yazar Tankutalp ALTUNSOY Haberidir…
İstanbul, Muğla, Artvin – Asayiş Şube Müdürlüğü Ahlak Büro Amirliği’nin 4 ay süren titiz takibi sonucu üç ilde eş zamanlı gerçekleştirilen operasyon, modern toplumun en utanç verici gerçeklerinden birini bir kez daha yüzümüze çarptı: Organize fuhuş çetelerinin ne denli pervasız, ne denli şeytani yöntemler kullandığını. Kurulan internet siteleri, anlaşılan evler ve oteller… Suçun klasikleşmiş yöntemleri bir yana, bu operasyonda ortaya çıkan bir detay var ki, akıl tutulmasının ve ahlaki yozlaşmanın geldiği noktayı gözler önüne seriyor: Falcılık tuzağı.
Çete üyesi iki kadının, müşterisi olan kadınların “falına bakarak” onları fuhşa yönlendirmesi, hem suçun iğrençliğini hem de insanların ruhsal zayıflıklarının nasıl sömürüldüğünü gösteriyor. “Sana zengin kısmet geliyor,” yalanıyla umut vaat edilen çaresiz kadınların, aslında karanlık bir fuhuş bataklığına çekildiği belirlendi.
Bu tür operasyonlar, Emniyet güçlerinin suçla mücadeledeki kararlılığının bir göstergesidir ve toplumun vicdanını bir nebze olsun rahatlatır. Gözaltına alınan 20 şüpheliden 16’sının tutuklanması, adaletin tecelli etmesi adına önemli bir adımdır. Kurtarılan 14 mağdur kadının, bu kirli düzenden çekip alınması ise devletin koruyucu yüzünü göstermiştir.
Ancak bu olayın ardındaki daha büyük ve rahatsız edici bir gerçek var: Dijital çağda, bilgiye saniyeler içinde ulaştığımız bu devirde, hala fal ve batıl inançlar üzerinden bu kadar kolay aldatılabilmek!
İnsanlık, uzaya mekik gönderiyor, yapay zekâyı tartışıyor; ancak bir “falcının” iki çift sözüne kanarak hayatını ve bedenini tehlikeye atmaktan çekinmiyor. Bu çağda, ruh sağlığı hizmetlerine erişimin nispeten kolaylaştığı, bilimsel düşüncenin sürekli teşvik edildiği bir ortamda, sorunlarını çözmek için bilimden ve mantıktan değil, sözde “gizemli güçlerden” medet uman bu yaklaşım, akıl tutulmasından başka nedir?
Unutmayalım ki, bu çetelerin gücü sadece organize olmalarından gelmiyor; aynı zamanda çaresizliğe kapılıp mantık süzgecini kapatan kurbanların kolaylığıyla da besleniyor. Hiç kimse bir çeteye düşmeyi hak etmez; ancak “köşeyi dönme” hayaliyle veya “kolay kısmet” beklentisiyle gerçeklikten kopan her vatandaş, kendi zaafını suçlulara sunmuş demektir.
Bu operasyon, emniyetin başarısı olduğu kadar, toplumun akıl sağlığı ve batıl inançlara karşı direnci konusunda da derin bir ders çıkarma zorunluluğunu ortaya koyuyor. Suçlular yakalandı, peki zihinlerimizdeki boş inançlar ne zaman temizlenecek?
Sizce bu tür yasa dışı faaliyetlerin kökünü kurutmak için sadece operasyonlar yeterli mi, yoksa toplumun eğitim ve farkındalık seviyesini artırmaya yönelik başka hangi adımlar atılmalı?
FuhuşÇetesi #FalcılıkTuzağı #OrganizeSuç #AhlakBüroAmirliği #Operasyon #ZenginKısmet #Tutuklama #MağdurKadınlar #SınırDışı #Batılİnanç #AkılTutulması #DijitalÇağ
Bu Haber Gazeteci Yazar Tankutalp ALTUNSOY Haberidir.