Haber Servisi

Haber Servisi

21 Kasım 2024 Perşembe

”BAZEN 4 GÜN SADECE 4 GÜN DEĞİLDİR” Gazeteci yazar Ömer Çataltepe yazdı.

”BAZEN 4 GÜN SADECE 4 GÜN DEĞİLDİR” Gazeteci yazar Ömer Çataltepe yazdı.
2

BEĞENDİM

ABONE OL

              

 İnsan ömründe 4 gün çoğunlukla fazla uzun bir zaman değildir. Ama ülkeler için çok daha kısa bir zamandır.

               

4 gün kısa bir zamandır ama bazen o 4 gün bir ülkenin kaderinin belirlendiği günlerdir.

               

26 Ağustos 1922 ve 30 Ağustos 1922, bu tarihler yıkılmış bitirilmiş bir imparatorluktan koskoca bir Cumhuriyetin inşasının temellerinin atılmasını sağlamış tarihlerdir.

               

Sakarya’da 22 gün 22 gece süren çarpışmaların ardından durdurulan düşman ordusunu tamamen yurttan atmak amacıyla bir yıl kadar süren hazırlık döneminden sonra Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos 1922’de taarruza geçeceklerine dair harekat emrini verdi.

                

26 Ağustos 1922’de harekat emri verilirken, dünyayada Mustafa Kemal’in bir çay partisi verdiği duyuruluyordu. Harekatın çok gizli olması gerekiyordu, çünkü işgalci kuvvetler Türklerin bir harekata kalkışacak güçleri olmayacağını düşünüyorlardı.

                  

Kendilerine öyle bir güvenleri vardı ki, 26 Ağustos Büyük Taarruz öncesi, Afyon müstahkem mevkiindeki yonan mevzilerini gezen İngiltere’nin Atina Askeri Ataşesi Yunan mevzilerini gezmiş, çok beğenmiş. Savunma hatlarına ve Yunan ordusunun donanımına hayran kalmış.

                  

Bu öz güven nedeniyle kendi ülkesine “Türkler Afyon mevzilerini 4-5 ayda geçsinler, 1 günde geçtik saysınlar, Yunan tahkimatları çok güçlü, Türkler değil bu mevzileri geçmek, yanına dahi yaklaşamazlar…” diye rapor etmiştir. Ve onlar adına ne acıdır ki; Türkler orayı 1 günde geçmişlerdir.

                   

Öyle bir gizlilik vardı ki 100 000 kişilik ordu gündüzleri köylerde gizlenip, gece atlarının nallarına ve at arabalarının tekerlerine bez bağlayıp yollarına devam ediyorlardı.

                   

O kısa gibi gelen 4 güne (27 Ağustos 1922 sabahı) Mustafa Kemal Paşa’ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren Miralay Reşat (Çiğiltepe) isimli kahraman sığdı.

                    

O kısa gibi gelen 4 güne; Harbiye’de Askeri Taktik ve Strateji Öğretmenliği yapması nedeniyle başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere Kurtuluş Savaşı’ndaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından “Hocam” diye hitap edilen, Büyük Taarruz’dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı) komutan sığdı.

                    

O kısa gibi gelen 4 güne; 30 Ağustos 1922’de kazanılan zafer sonrası, Dumlupınar’da İşgal altındaki İzmir’in de kurtuluşunu sağlayacak o ünlü, “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” emrini vermek sığmıştı.

                     

Bu kısa gibi görünen 4 gün; Yunan generali Nkolaos Trikupis ve 6000 askerinin esir edilmesini sağlamıştı.

                     

Bu kısa gibi görünen 4 gün; savaş sonrası Yunanistan’da yönetim depremini sağlayıp, başbakan ve generallerin idam edilmesine neden olmuştu.

                     

30 Ağustos Başkomutan Meydan Muharebesi ile ilgili anlatılacak daha çok şey var ama, ben Fahrettin Altay’dan bir anı ile yazıma son vereyim:

                       

“Bana Mustafa Kemal’i anlatır mısınız? Dediler. Ben de memnuniyetle kabul ettim ve geldim. Ancak anlatımım kısa olacak. Size 26 Ağustos 1922 sabahı taarruz anındaki bir olayı aktaracağım. Bu şekilde Mustafa Kemal’i anlatmış olacağım.” Dedi. Devam etti: ‘Planlandığı şekilde 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.00’te başta Mustafa Kemal olmak üzere İsmet Paşa, Fevzi Çakmak, Nurettin Paşa, ben ve diğer komutanlar, ordu karargahı olarak Afyon Kocatepe’deydik. Plan gereği taarruz, önce top atışlarıyla başladı. Bu bir baskındı. (20) dk. sürdü. Ardından “Tahrip” atışları yapıldı. Bu da 10 dk. devam etti. Yunan mevzilerindeki makineli tüfek yuvaları, Yunan topları, tel örgüleri hedef alındı. Komutanlar olarak bizler de top atışlarının sonucunu görmeye çalışıyor, alt kademelere iletmek üzere Mustafa Kemal’in emrini bekliyorduk. Sonuçta Yunan mevzilerinde alevlerin yükseldiğini, hedeflerin vurulduğunu, düşmanın mevzilerini terk ederek geri çekilmekte olduğunu gördük. Mustafa Kemal’e yöneldik. O’nun taarruz ve takip emrini bekliyorduk. Ne ki O, gözlerini Yunan mevzilerinden ayırmıyor ve geri çekilen Yunan ordusunu izliyordu. Fevzi Çakmak, sessizliği bozdu. “Haydi Kemal, düşman kaçıyor, taarruz emrini ver.” Dedi. Mustafa Kemal: “Dur Abi” diye cevap verdi. Bir süre sonra Fevzi Çakmak: “Kemal, tarihi bir fırsatı kaçırıyorsun, düşman yeni mevzilerine yerleşecek, emrini ver artık. “Diye ısrarda bulundu. Mustafa Kemal, yine “Dur Abi” dedi. Bir süre daha geçti. Fevzi Çakmak: Bu kez “Allah aşkına Kemal ver şu emri, komutanlar seni bekliyor, yeter artık.” Diye sesini yükseltti. Mustafa Kemal: yine “Dur Abi” dediği sırada beklenmedik bir olay meydana geldi. Yunan ordusunun terk ettiği mevzilerde cehennemi patlamalar başladı. Mustafa Kemal’in taarruz ve takip emrini geciktirme sebebi anlaşıldı. Yunan ordusu, geri çekilirken cephe boyunca mevzilere saatli bombalarını yerleştirmiş, askerlerimize tuzak hazırlamışlardı. Mustafa Kemal’in öngörüsü, büyük bir felaketi önlemişti. Taarruzda ısrar eden Fevzi Çakmak, Mustafa Kemal’e sarıldı. “Seni bize Allah mı gönderdi Kemal” Dedi. Müteakiben süngü hücumu ve ileri top atışları emrini aldık. Alt kademelere ilettik. Sonucu biliyorsunuz. Bana Mustafa Kemal’i anlat dediler.                          İşte Mustafa Kemal budur.’

Hoşça kalın!